Sınıfındaki öğrencilere yardım etti ama..
Kamile Çubuk, özel eğitimin bir ticaret değil, gönül işi olduğunu ifade ederek, "Çocuklara çok düşkün olan biriyim. İlkokul öğretmenliğim sırasında da çocuklarla ilgilenmekten büyük keyif alıyordum. Tayinimi isterken de ‘Türk bayrağının dalgalandığı her yerde öğretmenlik yapmak isterim’ diye belirtmiştim. Belirli bir il istememiştim. Dolayısıyla Van’da bir mezrada göreve başladım. Orada ilk bayan öğretmen, ben ve ablam olduk. Çocuklarla çok iyi bir diyalog kurdum. Kayseri’de bir ay süreyle, o zamanlar geri zekalı diye tabir edilen bir çocuğu inceledim. O dönemde özel eğitim ayrı bir birim değildi. Sınıfımda özel çocuklarla daha yakından ilgilendim. Kafamda sürekli ‘onlar için ne yapabilirim’ sorusu vardı. Engelli öğrenciler için yaptığım çalışmaları bir adım öteye taşımayı kafama yerleştirdim. Sınıfımdaki engelli çocukları seçip iyi bir seviyeye getirmek güzel bir şeydi; ama bunu toplu bir çalışma olarak yapmam gerektiğini düşündüm” dedi.
Emekli olduktan sonra çeşitli işlerde çalıştığını; fakat bu işlerin kendisine uygun olmadığını fark ettiğini dile getiren Çubuk, “Emekli olduktan sonra sigortacılık yaptım. Dershanelerde yazarlık yaptım. Ama bu mesleklerin bana uygun olmadığını anladım. İzmir’de hiç tanımadığım özel eğitim kurumlarından teklifler geldi. Para için yapmadığımdan çok az ücretle bu kurumlarda çalıştım. 1999’da kendi kurumumu açtım. İyi şeyler yapmaya çalıştım, yapmaya da çalışıyorum. Eğitimin sonu yok. Devamlı araştırmak ve yeni yöntemler geliştirmek gerekiyor” diye konuştu.
"Meslek sahibi olan öğrencilerimiz var"
"Her öğrencimin ayrı bir hikayesi var” diyen Çubuk, şöyle devam etti:
“Tüm öğrenciler bizim için özel ve değerli. Onlarla duygusal bağ kurmaktan kesinlikle çekinmiyoruz. Onların en yakını olmaya, her zaman yanında olmaya çalışıyoruz. İnanç veriyoruz, güven veriyoruz. Engelli olan çocuklar bu sayede okullarını bitiriyor, meslek sahibi oluyor. 1999’dan bu yana binlerce öğrenci eğittik. Geçen yıl 7 öğrencimiz üniversiteyi kazandı. Bir öğrencimiz işletme bölümünü bitirdi ve şu an bir düğün salonu işletiyor. Yine normal hayatını sağlıklı bir şekilde yürüten, evlenip çocuk sahibi olan öğrencilerimiz var. Bunun gibi birçok örnek mevcut. Engelli eğitiminin ticaret için değil de gönül işi olarak yapılması lazım. Öğrencim, bana annem diyebiliyorsa beni mutluluktan ağlatabiliyorsa ben de onun kadar başarılı olmuşum demektir. Valilik 40 engelli eğitim uzmanı seçti, aralarında ben de vardım. Almanya ile ortak bir proje geliştirdik. Almanya’daki özel eğitime ilişkin bilgiler aldık. Bizler ülkemizde nasıl uygulamalar yapabiliriz diye düşündük. Yurt dışındaki engelli eğitim merkezlerini gezdim. Çocukların gelişimine ve verimliliğine yönelik çok güzel çalışmalar yapıldığını gördüm. Ülkemizde bu tarz uygulamalar yapılmadığı için üzüldüm. Benim düşüncem, engelli eğitim merkezleri, sadece bakım evi niteliğinde olmamalı; çalışılan, üretilen bir merkez olmalı. Onlara uygun işler öğretilmeli ve yaptırılmalı. Bu çalışmalardan ortaya çıkan ürün ve hizmetler satışa sunulmalı ve buradan gelen para da çocuklara dağıtılmalı. Bu sistemi öneri şeklinde yüksek mevkilere ilettim” dedi.
İHA