Endokrinoloji ve Metabolik Hastalıklar Uzmanı Doç. Dr. Hüseyin Demirci, diyabet hastalığının tanısı, belirtileri ve tedavi yöntemlerini aktardı.
Doç. Dr. Demirci, diyabetin tanımını yaparak, diyabetin nasıl ortaya çıktığı ile ilgili şu bilgileri kaydetti:
"Pankreas dediğimiz karnımızda bulunan bir organımızda inisülin salgısının hiç olmayışı veya yetersiz olması sonucu kanda şekerin yükselmesiyle kendini gösteriyor. Çeşitli tiplerde karşımıza çıkabiliyor. Tip1 dediğimiz daha çok inisülin salgılanmadığı, hastanın yaşam boyu inisüline bağımlı olduğu form. Tip2 dediğimiz ki giderek artan diyabet şeklidir bu. İnisülin direnci zeminiyle gelişen bir şeker hastalığı Tip2 diyabet ve hastaların yüzde 80'inden fazlası da obez, şişman hastalar. Gebelik diyabeti ve çeşitli endokrin bozuklukları, hormonal bozukluklar, ilaçlara bağlı pankreas bezinde bozukluklar olarak da diyabet şekilleri görülmekte. Diyabetin sıklığı ülkemizde giderek artıyor, şu anda Türkiye'de diyabet sıklığı erişkinlerde yaklaşık yüzde 14.5, yani her 7 erişkinden birisi diyabet ve bunlardan yarısı da maalesef diyabet hastası olduğunu bilmeden aramızda gezmekteler."
Belirtileri
Şeker hastalığının sinsi bir hastalık olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Demirci, "Kandaki şeker yükseldiği zaman ağız kuruyor, sık idrara çıkma, hararet hissi buna bağlı çok su içme ihtiyacı, gece sık idrara gitmek, iştah artmasına rağmen kilo kaybı, iyileşmeyen yaralar, sık enfeksiyonlara yakalanma, elde ayakta özellikle geceleri artan yanıcı, batıcı tarzda ağrılar, uyuşmalar, karıncalanmalar, sıcağı soğuğu algılamada bozukluklar, görme bozuklukları gibi belirtilerle karşımıza çıkar. Şeker hastalığını kontrol altına almak mümkün" diye konuştu.
Tedavi yöntemleri
Şeker hastalığını kontrol altına almak için kişilerin öncelikle diyabet konusunda ciddi bir eğitim almaları gerektiğine vurgu yapan Doç. Dr. Demirci, "Hastalığı öğrenmek, tedavi etmede en önemli yöntem. Bu amaçla diyabet eğitimi hemşireler her hastanede mevcutlar, hastalar isteyerek bunlara kendileri müracaat edebilirler. Tedavideki ikinci ana yöntem; tıbbi beslenme planlarının düzenlenmesidir, şeker hastalığının temel tedavisi sağlıklı beslenmedir. Bunun için de tıbbi bezlenme uzmanlarımıza müracaat etmeleri gerekir. Egzersiz, sağlıklı bir yaşam için gerektiği gibi diyabetin kontrolü ve zararlarının önlenmesi açısından da çok önemli. Egzersiz için günlük yarım saatlik yürüyüşler yeterli, yalnız bunu her gün düzenli olarak yapmak gerekiyor. Egzersizle şeker hastaları sadece şeker hastalığını kontrol altına almazlar aynı zamanda kolestrollerini, tansiyonlarını kontrol altında tutup daha az tansiyon hapı, daha az şeker hapı, daha az kolestrol haplarına ihtiyaç duyarlar. Açık havada yürüyüş yapmak psikolojimize de çok iyi gelir, kişilerde daha az antidepresan ihtiyacı ortaya çıkar. Cinsel fonksiyonları düzeltir, kas, kemik sağlığı ve kuvveti açısından da egzersizi çok önemsiyoruz ve hastalara her gün yarım saat yürüyün diyoruz. Tedavide bir diğer ana prensip ilaç tedavisi, bunun için ağızdan kullandığımız şeker düşürücü ilaçlar var, bir de enjekte, deri altına yapılan inisülin ve bezeri ilaçlarımız var. Bunları da hastalara uygun bir şekilde doktorları reçetelerler ve hastalar düzgün bir şekilde kullanmaları gerekir. Diyabet tedavisinde önemli olan bu ana prensiplerin hepsinin bir arada yapılmasıdır. Çünkü bir terazi dengesi gibi düşünün, terazi kefelerinden birisi eksik olursa, yani hasta sadece ilaç kullanır, diyet, egzersiz yapmazsa, sadece diyet yapar egzersiz yapmazsa bu durumda kefelerden birisi bozulacağı için denge bozulur ve şeker kontrolden çıkar" ifadelerini kullandı.
"Hastalığın adı tatlı ama acı sonuçalara yol açabilir"
Şekerin kontrolden çıktığı takdirde acı sonuçlara yol açabileceğini belirten Doç. Dr. Demirci, "Şeker kontrolden çıkarsa ne olur? Şeker hastalığının adı tatlı ama acı sonuçlara yol açabilen bir durum. Bu da şekeri kontrol altına almayan kişiler de görülür. Göz komplikasyonları ortaya çıkabilir, şeker hastaları körlüğün önemli bir adayıdır maalesef, böbrek yetmezliği ortaya çıkabilir, diyalize gelen hastaların yarısı şeker hastasıdır, inmeler, kalp krizleri şeker hastalığında kan şekeri kontrolsüz olursa ortaya çıkabilir. Kol, bacak kesilmeleri ortaya çıkabilir çünkü şeker hastalığında bacaklarda özellikle yaralar çok önemli, iyileşmeyebilir. Maalesef travmatik olmayan kol, bacak kesilmelerinin en sık nedeni şeker hastalığıdır. Şeker hastalığının tedavisinde ilaçlar kullanıyoruz genel olarak ve inisülini kullanıyoruz" şeklinde konuştu.
Hastaya düşen görevler neler?
Hastanın tedavinin yanında diyet ve egzersizini de yapması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Demirci, "Hastaya düşen bir başka görev de kendi şekerini evde şeker ölçme cihazıyla takip etmesi gerekiyor, bunu da doktoru uygun sıklıkla ölçmesini önerecektir. Şeker hastalığı tedavisinde bu yöntemler kullanılırken hastanın düzenli kontrolleri şart, en geç 3-6 ayda bir muhakkak bir Dahiliye ve Endokrinoloji Uzmanına, senede bir kez en geç Kardiyoloji ve Göz Hekimlerine müracaat etmeleri hastanın bu tür komplikasyonlarının önlenmesi açısından yardımcı olacaktır" dedi.
Gebelikte şeker yüklemesi
Doç. Dr. Demirci, gebelikte şeker yüklemesi ile ilgili olarak Prof. Dr. Canan Karatay’ın aksine, "Tüm gebeliklerin yaklaşık yüzde 1'i iler 15'inde gebelik şekeri görüyoruz. Gebelik şekeri hem anne için hem de anne karnındaki çocuk ve yenidoğan için çok önemli bir durum. Onun için şeker hastalığının teşhisi gebelikte çok önemli. Şeker hastalığını erken dönemde teşhis edebilirsek bu tür komplikasyonlar da anne ve bebek için olası komplikasyonları da önleyebiliriz. Şeker hastalığının gebelikte tanısında kullanılan en önemli yöntem şekerli su testi veya şeker yükleme testi olarak bilinen testtir. Burada hastalara 50-75 ve 100 gram hastaya göre uygun görülecek şekilde şekerli su içirilir. Yalnız basında bu konu tartışılıyor ama tıbbi literatürde böyle bir tartışma yok, Sağlık Bakanlığı'mızda bu konuyu web sayfasında güzel bir şekilde açıklamış. Gebelik şekerinin tanısında şeker yükleme testinin güvenle yapılabileceği bütün tıbbi camialarda söylenmekte ve bu şekilde kabul görmüştür. Bu basında abartıldığı kadar aslında fazla şeker vermiyoruz, verdiğimiz şeker yaklaşık 8-10 kaşık pirinç pilavının verdiği kalori miktarına veya glikoz yüküne eşittir, hasta iki kutu koladan daha az şeker almaktadır bu şeker yükleme testinde. Onun için tüm gebelerin, gebeliğin 24-28. haftaları arasında, riskli gebelerin ise gebelik teşhisi edilir edilmez erken dönemde bir şeker yükleme testi yaptırarak, şeker metabolizma bozukluğu var mı yok mu bunu ortaya çıkarmak için güvenle testi yaptırabileceklerini düşünüyorum" açıklamasını yaptı.
Şeker hastalığının göze etkileri
Göz Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Uğurhan Sezer ise diyabetin göze etkileriyle ilgili şunları söyledi:
"Diyabet özellikle küçük, orta boy damarları tuttuğu için bunlar gözü ve böbreği öncelikle etkileyen çok ciddi bir hastalık. 50 yaşın üzerinde de körlük sebebi olarak birinci sırada diyabet geliyor. Biz hastalarımıza hep şunu söylüyoruz: Bize işiniz düşerse seve seve size hizmet vermeye hazırız diyabet konusunda ama mümkünse sizin göz sağlığınız açısından bize iş düşürmeyin. Endokrinologlarınızla, dahiliyecilerinizle lütfen çok iyi bir kontrol sağlayın, erken tanı, iyi kontrol ve mümkün mertebe diğer organ komplikasyonları ortaya çıkmadan önce biz bunu halledelim. Süre arttıkça ve şeker kontrolü zayıfladıkça yaklaşık olarak göz arkasındaki göz buluglarının riski giderek artıyor.
Yaklaşık olarak söylüyorum, 5 yıllık bir süreçte yüzde 50 hastada diyabetik retinopati ortaya çıkarken, bu süre 10 yıla gittiğinde oran da yüzde 90'a kadar tırmanabiliyor. Ancak iyi bir diyabetik kontrolle bu süreyi alabildiğine uzatmak mümkün. Diyabet kontrol edilmediği takdirde çok ciddi göz içi kanamalara, sızıntılara ve görme kayıplarına yol açabiliyor, bu yüzden lütfen diyabet kontrolü, farkındalığı ve takibi bizler açısından çok önemli. Diyabet tedavisinde gözde herhangi bir problem ortaya çıktığında ilk başta küçük kanamalar varsa sadece takiple yetiniyoruz ama zaman içinde eğer yeni damar oluşumları ortaya çıkarsa ya da o yöne doğru bir gidiş olursa o zaman lazer tedavisi uyguluyoruz. Lazer tedavisinde belli bir bölgeye lazer uygulayıp o bölgenin yeni damar oluşturma riskini bertaraf etmeye çalışıyoruz. Bazen de göz arkasında sarı nokta ya da makula civarında ödem meydana geliyor ve bunları da yine lazerle bazen de göz için enjeksiyonlarla ortadan kaldırmaya, azaltmaya gayret ediyoruz. Çok ileri safhalarda vitreoretinal bantlar, fibromasküler bantlar ortaya çıktığında o zman bir takım cerrahi işlemler de devreye girmeye başlıyor. Oradaki membrandanın zarları temizlenmesi açısından."
İHA