Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Çelik, katıldığı bir televizyon programında tarım faaliyetlerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Gübre dahil olmak üzere tarımın temel girdileriyle ilgili çalışmaları hassasiyetle sürdürdüklerini belirten Bakan Çelik, “Toprağın verimi bakımından gübrenin niteliği ve içeriği son derece önemli. Yaklaşık 3 aydır bütün teknik kadrolar ve üniversitedeki hocalarımızla beraber yürüttüğümüz çalışmalarla gübrenin toprağa uygun formatta üretilmesiyle ilgili son aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Topraklarımızda verimi arttırmanın yolu, toprağımızın yoğun kimyasal saldırısından kurtarılıp, bakteriyle ve organik maddelerle desteklenmesinden geçiyor” açıklamasında bulundu.
Milli Tarım Projesi toplantısında cumhur ile cumhurun başkanının buluştuğunu kaydeden Çelik, “15 Temmuz darbe girişiminde çiftçilerimiz de önemli rol aldılar, darbenin önlenmesinde bütün benlikleriyle mücadele ettiler. Bazı çiftçilerimiz tarlalarını yakarak uçakların kalkmasına engel oldular, birçok çiftçimiz traktörleriyle kışlaların önünde yer aldılar ve darbenin önlenmesinde bütün desteği verdiler.
Yani Türk çiftçisi demokrasiden yana, Cumhuriyetten yana tavırlarını her zaman koyduğu gibi, 15 Temmuz’da da üzerine düşen görevi yerine getirdi. Bu çerçevede milli duruş sergileyen çiftçilerimiz ile 15 Temmuz sürecinde darbecilere karşı mücadelede öncülük yapan Sayın Cumhurbaşkanımızı 14 Kasım tarihinde Külliye’de buluşturduk. Bu muhteşem bir buluşma oldu. 10 binin üzerinde çifti ve üreticimiz Ankara’ya akın etti. Cumhurun başkanıyla cumhuru buluşturduğumuz bu toplantıda Milli Tarım Projesi'ni ele aldık” diye konuştu.
“Kimyasal gübreden organik gübreye geçişle ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz”
Gübre de dahil olmak üzere tarımın temel girdileriyle ilgili çalışmaları hassasiyetle sürdürdüklerinin altını çizen Çelik, açıklamalarına şöyle devam etti:
“Gübre konusunda verimi artırmak için kimyasalların kullanılma zorunluluğu var, yani bir taraftan nüfus artıyor, artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için, topraklarımız genişleyip büyümediğine göre oradaki verimliliği esas almak gerekiyor. Onu artırmanın yollarından bir tanesi de gübrenin kullanılması. Fakat eğer gübre bitkinin alacağı elementleri, besinleri almaya engel olacak bir oranda kullanılıyor ise o zaman başka sorunlarla karşı karşıya kalıyorsunuz, o zaman işin anası olan toprağı yok ediyorsunuz, toprağı işlevsiz ve verimsiz hale getiriyorsunuz demektir. Onun için burada gübrenin niteliği ve içeriği son derece önemli. Biz yaklaşık 3 aydır bütün teknik kadrolar ve üniversitedeki hocalarımızla beraber toprağımızın ve gübremizin mukayesesini yaptık, elde ettiğimiz veriler çerçevesinde biz acaba torağı çoraklaştırmadan, toprağın kalitesi bozulmadan bu gübreyi nasıl formüle ederiz diye çalıştık, güzel bir noktaya geldik.
Şimdi gördük ki, bu kimyasalla birlikte belli oranda mikrobiyal ve organik maddelerin de bu gübrede yer alması gerekiyor ki topraktan yeteri kadar verimi alabilelim veya bitkiler yeteri kadar almaları gereken besinleri topraktan alabilsinler. Aksi takdirde yüzde 70’lere varan toprağın vermesi gereken besini, elementleri bitkiye verememesi durumuyla karşılaşıyorsunuz. Bu da başka sorunlara yol açıyor. Bitki yeterince beslenemeyince, alması gereken yeterli gıdayı alamayınca bu direkt soframıza geliyor ve insanların sağlığıyla da ilgili çok ciddi sorunlar oluşuyor. İşte bu çerçevede gübrenin toprağa uygun formatta üretilmesiyle ilgili son aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Yani topraklarımızda verimi arttırmanın yolu, toprağımızın bu yoğun kimyasal saldırısından kurtarılıp, bakteriyle ve organik maddelerle desteklenmesinden geçiyor. Ayrıca artık hangi arazide, hangi havzada hangi gübreyi kullanacağız, bununla ilgili kılavuz da oluşturuyoruz. Şu an itibariyle 73 havzada hangi gübreyi kullanacağımız belirlendi. Hızlı bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüp 941 havzada kullanılacak gübrenin kılavuzunu hazırlayacağız. Bu çalışmamızla topraklarımızın verimini artırmış olacağız.”
“Soframızdaki ekmeği büyütmenin yolu, tarımsal alanları korumaktan geçiyor”
Sanayileşme ve köyden şehirlere göçle beraber tarım arazilerinin gecekondu ve çarpık yapılaşmayla karşı karşıya kaldığına dikkat çeken Çelik, “Başta sanayileşmede öne çıkan büyük iller olmak üzere şehirlerdeki tarım alanlarının altyapısı yerel yönetimler tarafından sağlıklı bir şekilde hazırlanamadığı için yaygın bir şekilde tarım alanlarının çöküşüyle karşı karşıya kaldık. Bu olumsuz tabloyu ortadan kaldırmak için ilk etapta 184 ovayı belirledik. Türkiye’de korunması gereken yüzde 100 birinci derece ve ikinci derecede tarım alanı olan alanlar belirlendi ve bunların 133’üyle ilgili şu anda hiçbir sorun yok, onlar hemen tarımsal sit alanı ilan edilmeye müsait, ama 184’ü tamamlayalım diyoruz. Bu bitince birinci kademe olarak bunları yayınlayacağız ve buralara bir tek çivi çakılamayacak. Belki de çocuklara, gelecek nesillere, torunlara bırakabileceğimiz önemli miras adımlarından bir tanesi budur. Fakat bu 100’lerde kalmayacak, çalışmalarımız devam ediyor bu noktada. Türkiye’nin neresinde verimli tarım arazisi varsa bunları da bu havzalara ilave etmeye devam edeceğiz ve bunların korunmasını sağlamış olacağız. Soframızdaki ekmeği büyütmenin yolu, bu ovaları, bu tarımsal alanları korumaktan geçiyor” ifadelerini kullandı.
“Milli Tarım Projesi'yle hayvan varlığımızı yerli kaynaklardan karşılayacağız”
1 milyon 150 bin ton et üretiminin olduğunu vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
“İhtiyacımız 1 milyon 300 bin ton asgari. Nüfus artışı, 30 milyona yakın turist ve göçmenler, bu aradaki farkın oluşmasında temel etmenler. Şimdi bunları dikkate aldığın zaman et ihtiyacınız artarak devam ediyor, edecek. Şimdi yaklaşık 150 bin tonluk et ihtiyacınızı karşılayacak olan büyükbaş hayvan sayısı 500 bindir. 500 bin hayvanı ithal edeceksiniz ki bu 150 bin eti karşılayabilesiniz. Tüketici ve üretici arasındaki dengeyi iyi kurmamız gerekiyor. Hem tüketiciyi memnun edeceğiz, hem de hayvancılıkla uğraşan üreticimizi hayvancılık sektöründe tutmamız gerekiyor. Bu noktada karşımızdaki sorun, köyden şehirlere göçün yaşanması. Bu göçle beraber hayvancılıkla meşgul olanların sayısında gerileme yaşandı. Şimdi biz dışarıdan et ithal ediyoruz, çok uygun fiyata et ithal ediyoruz. Bu etleri çok rahat bir şekilde 20 TL’ye satma imkânınız var, yani çok uygun şartlarda aldığınız bu eti uygun şartlarda verebilirsiniz. Ama o zaman yerli besici ve üreticinin üretmiş olduğu hayvanın fiyatı daha yüksek olduğu için hemen ertesi günü hayvancılıktan çıkar. Hayvanlarını satar, kestirir ve hayvancılıktan çıkar.
İşte biz tüm bu dengeleri dikkate alarak hareket ediyoruz. Dışarıdan getirdiğimiz 500 bin hayvanın fiyatını, karkas fiyatını şu anda 21 TL olarak veriyoruz. Ve piyasada da kıyma olarak, kuşbaşı olarak aslında 32 TL, 34 TL’den satılması lazım. Piyasada 30 ile 40 TL arasında satışlar gerçekleşiyor. Ortaya koyduğumuz Milli Tarım Projesiyle hayvan varlığımızı, et ihtiyacımızı yerli kaynaklardan karşılamayı amaçlıyoruz. Bu projeyle 29 ilimizde mera hayvancılığını yetiştirici bölge olarak ciddi manada destekleyeceğiz. Mesela ne vereceğiz? Merayı tahsis edeceğiz bir kere vatandaşa diyeceğiz ki, alın merayı 10 yıllığına, 20 yıllığına, ıslah etmek ve hayvancılık yapmak şartıyla merayı size veriyoruz kullanın diyeceğiz. Böylelikle üreticilerin maliyetlerinde de bir azalma yaşanacak.”
“Buzağı başına 750 TL destek vereceğiz”
Buzağı başına 750 TL destek vereceklerinin altını çizen Çelik, “Projeyle ayrıca buzağı ölümlerini de önleyeceğiz. 500 bin hayvan ithal ediyorsunuz, ama 400 bin buzağı ölüyor. Buzağı yetiştiremezseniz, büyütemezseniz sofranızda eti ne yapacaksınız? Sürekli dışarıdan ithal etmek durumunda kalacaksınız, 400 bin rakamı çok büyük bir rakam. Onun için biz dedik ki ikinci şartımız, buzağıyı ne yapıp yapıp dört aylık yapacaksınız, yani dört ay buzağıyı yaşatacaksın. Nasıl yaşatacaksınız? Doğmadan önce aşıları var, doğunca aşıları var, bunları yapacaksınız ve buzağı yaşayacak. Peki, dört aylık olunca ne olacak? Buzağı başına 750 TL destek vereceğiz. Yani bir vatandaşın eğer 100 hayvanı varsa 100 hayvan işte 100 tane buzağıyı dünyaya getiriyorsa 75 bin liralık bir desteği almış olacak, yalnız buzağı desteği bakınız. Bu çalışmalarımızı tespit ettiğimiz besi bölgelerinde yoğunlaştıracağız” dedi.
“Damızlık düve yetiştiricilerine yüzde 50 destek veriyoruz”
Proje kapsamında 32 ilde damızlık düve üretim merkezlerinin kurulacağını kaydeden Çelik, konuya ilişkin şunları söyledi:
“Çünkü hayvancılıktaki önemli bir sorunumuz da, vatandaş hayvancılık yapmak istiyor, ama nereden temin edecek hayvanı? İstediğin cins ve ırkta bulmak çok zor; köyleri gezecek, celepleri bulacak, aracıları bulacak, o aracılarla toplanan hayvanlarla kendisine bir hayvancılık yolunu çizecek, bu tabi yeni yeni maliyetler getiriyor. Onun için 32 ilde damızlık düve merkezleri kuracağız. Bu merkezlerde asgari 500 hayvan damızlık hayvan olacak. En az 500 baş kapasiteli bu merkezlerin inşaat yatırımlarına, alet, ekipman ve buzağı alımına yüzde 50 hibe desteği vereceğiz. Diyelim ki Aksaray’da bir üreticimiz 500 tane hayvan alacak, bu 500 hayvanın yüzde 50’sini biz destek olarak veriyoruz. Bu ciddi bir destek. Bu sistemde aracı yok, fiyatlar standart, kimse kimseyi aldatmıyor. Sağlanacak bu kolaylıklar ve desteklerle ben iş bulamıyorum diyen birisi varsa dön köyüne iş var kardeşim. Hani haydi gel köyümüze geri dönelim var ya meşhur şarkı, evet köyümüze dönelim köyde iş var.”
“Rusya Tarım Bakanı ile Soçi’de bir araya geleceğiz”
Rusya ile Türkiye ilişkilerine de değinen Çelik, “Şimdi Rusya’yla ilişkilerimiz bir noktaya geldi, olumsuz tablodan çıktı. Narenciye başta olmak üzere bazı ürünlerle ilgili 4-5 kalemde sıkıntılar aşıldı. Fakat bazı meyve ve sebzede halen sıkıntı devam ediyor. Bu Cuma günü Soçi’de Rusya Tarım Bakanıyla bir araya geleceğiz. Şimdiye kadar her iki ülkenin teknik heyetlerinin bazı çalışmaları oldu. Umarım bu görüşmemiz olumlu geçer ve özellikle sebze meyveyle ilgili problemleri ortadan kaldırmış oluruz” diye konuştu.
5 stratejik ürünün TMO’nun şemsiyesi altına alınması ile ilgili çalışmaların devam ettiğini belirten Çelik, konuya ilişkin şu açıklamada bulundu:
“Şimdi fıstık, zeytin, incir, kuru üzüm ve kayısı ile ilgili özel bir çalışma yapıyoruz bunlar nasıl kapsama alınabilir diye. Şimdi biz fındığa destek veriyoruz. Haklı olarak Malatyalı hemşehrim kayısı için, Manisa’daki üreticimiz kuru üzüm için, Urfa’daki, Antep’teki üreticimiz fıstık için destek talep ediyor. Şimdi bu stratejik 5 ürünle ilgili TMO’nun şemsiyesi altında olacak şekilde; piyasaya arzı, üretim ve talebin oluşturulması, taleple arz arasında dengesizliği giderme ve üreticinin aleyhine bir durumun gelişmemesi noktasında bir çalışmamızı sürdürüyoruz. Bu çalışmamızı kısa zaman içerisinde tamamlayıp Bakanlar Kurulu’na taşıyacağız inşallah.”
İHA