Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk’ün ebediyete intikalinin 78. yıldönümü nedeniyle Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından Beştepe Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen anma töreninde yaptığı konuşmada, “Zulmün önündeki son kaleyi düşürmek şöyle dursun, yeniden yeni Türkiye hedefleriyle daha da büyütüp güçlendirmek mecburiyetindeyiz. Yeni Türkiye kavramının ilk kez Gazi tarafından Nutuk’ta defalarca zikredildiğini sizlere hatırlatmak isterim. Kurtuluş Savaşımızın başkomutanını kalkan yaparak bu kavram üzerinden bizi yıpratmaya çalışanların aslında cumhuriyet ruhuna ne kadar yabancı oldukları ortadadır. Bunu böyle bilesiniz. Aynı kesimlerin Gazi Mustafa Kemal’in en çok hayran olduğu devlet yöneticilerinin başında Fatih Sultan Mehmet’in geldiğini bilmediklerini de hatırlatmak isterim. Fatih Sultan Mehmet fetih planları yaptığı dönemde tebdili kıyafetle halk arasına karışarak onların haletiruhiyelerini gözleyen bir hakandır. Böyle bir gezinin ardından Fatih, ‘Ben bu milletle değil İstanbul’u cihanı bile fethederim’ demiştir. Gazi Mustafa Kemal’i tarihe iz bırakan bir komutan ve lider yapan sırda işte tam burada gizlidir. Fatih gibi Gazi de milletine sonsuz bir inanç ve güven besliyordu. İşgal donanmaları İstanbul’a demir attığında herkes umutsuzluğa kapılırken o ‘Geldikleri gibi gidecekler’ diyecek gücü milletine olan sarsılmaz inancından alıyordu” ifadelerini kullandı.
“Gazi'nin emaneti olan Yeni Türkiye'yi karalamanın, itibarsız hale getirmenin, hedef haline getirmenin peşinde olanlar onun adını ağızlarına almayı hak etmiyorlar”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Başkomutanlık savaşının ardından ‘Ordular ilk hedefimiz Akdeniz’dir ileri’ emrini verirken de biliyordu ki bu milleti üstün kılan ‘Ya istiklal ya ölüm’ parolasıyla yaşıyor olmasıdır. Gücünü milletten alan Fatih İstanbul’un ve yeni cağın kapılarını bize açarken Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları da bitti denilen bir milletten devşirdikleri güçle yeni Türkiye’yi inşa ettiler. Açıkçası ben Samsun’a çıktığı andan itibaren mücadelesini sadece milletine güvenerek yürüttüğünü söyleyen Gazi’nin mesajlarını hala anlayamayanlar olduğunu üzüntüyle takip ediyorum ve görüyorum. Üstelik bunların başında da bizzat kurucusu olduğu partinin mirasyedileri geliyor. Kendi küçük siyasi çıkarları uğruna ülkelerini, milletlerini, devletlerini Gazi'nin emaneti olan Yeni Türkiye'yi karalamanın, itibarsız hale getirmenin, hedef haline getirmenin peşinde olanlar onun adını ağızlarına almayı hak etmiyorlar. Gazi Mustafa Kemal muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefini tam bağımsızlıktan hiçbir zaman ayrı düşünmemiştir. Gazi barışın ve huzurun şartı olan tam bağımsızlığı da siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam serbestlik olarak tanımlar. Gazi Mustafa Kemal'in 'en büyük eserim' dediği ve gelecek nesillere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti'ni tam bağımsız bir ülke olarak sürekli daha ileriye taşımanın gayreti içerisindeyiz. Eğer bunu başarırsanız Gazi'yi anlamış olursunuz, eğer bunu başaramazsanız sadece patinaj yaparsınız. Bu amaçla milli iradenin hakim kılınmasına, siyaset alanının ve demokrasinin güçlendirilmesine, insan hak ve özgürlüklerinin genişletilmesine yönelik çok büyük reformlar gerçekleştirdik. Huzurunuzda doğrudan milletin oyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak bulunuyor olmam dahi milli iradenin gücünün nerelere ulaştığını gösteriyor.”
“Dünyada örneği yok”
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 tarihinde açıldığında öylesine büyük bir yokluk ve yoksulluk olduğunu anlatan Erdoğan, “Bazıları yeise kapılmış memleketlerine geri dönmekten söz etmeye başlamışlardı. Bu durum karşısında Mustafa Kemal kürsüye çıktı ve şunları söyledi: ‘İşittim ki bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla milli meclise davet etmedim. Herkes kararında özgürdür. Ben mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatıyla buradan gitmemeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz.’ Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağı alır bu şekilde Elmadağ’a çıkar. Orada tek kurşunu kalana kadar vatanı savunur. ‘Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar düşman kurşunlarıyla yaralanır temiz kanımı mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna ant içtim.’ Hani bir gazimiz kan revan içindeki gömleğini asmıştı ya işte buna ant içenlerin ulaşacağı mertebe budur. Biz milletimizi üstün kılan bu ruhla 15 Temmuz’u yaşadık. Allah’a ne kadar hamdetsek azdır. Onun için Rabbim bizlere 15 Temmuz’da farklı bir zaferi lütfetti. Bu millet yüce bir millet, bu millet güzel bir millet ve bu milletle biz daha çok nice engelleri aşacak ve muasır medeniyetler seviyesinin üstüne de çıkacağız. Hiç endişeniz olmasın. 15 Temmuz’da parlamento bombalanıyor, burası Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bunun çevresi bombalanıyor. 29 şehit burada var, 36 gazi var. Özel harekât bombalanıyor. Aynı şekilde 56 şehidimiz orada var. Türk Silahlı Kuvvetleri orası da tam kavşak noktası bombalanıyor. İstanbul’da Şehitler Köprüsü bombalanıyor. 36 şehidimiz orada var. Toplamda 246 şehit, 2 bin 194 gazimiz var. Bu yolculuk onunla anlam kazandı. Dünyada örneği yok. Milletimizin her bir ferdi başka hiç kimse olmasa bile tek başına şahadet aşkıyla ülkesini, milletini, özgürlüğünü, demokrasisini, geleceğini koruma azmiyle sokaklara dökülmüştü. Özellikle de hamdolsun milletimin bizi yalnız bırakmayışını unutmak mümkün değil. Havalimanına indiğimde on binlerce kardeşimi vatandaşımı apronda ve terminalin önünde gördüğümde o duyguları anlatmak mümkün değil” diye konuştu.
“Alçaklar alçak uçuş yapar”
“Alçaklar alçak uçuş yapar” ifadesini kullanan Erdoğan, “Onlarda F16’larla alçak uçuş yapıyordu. 200 metre yükseklikte ses hızını aşarak orada adeta bomba patlatıyorlardı. Helikopter aynı şekilde uçuyordu. Ama benim milletimde en ufak bir korku yoktu. Çünkü onlar ölümü de öldürmüşlerdi, korkuyu korkutmuşlardı. FETÖ ihanet çetesi mensubu darbeciler bu sebeple bize ilişemediler. Dönüp gitmek zorunda kaldılar. Çünkü dünyada ölümden korkmayanı yürüyüşünden caydıracak hiçbir silah yoktur. İnançtan ve cesaretten daha büyük bir silah henüz imal edilmedi. İstiklal Marşımızda ne diyor, ‘Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın. Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana vaat ettiği günler hakkın. Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın.’ İşte bu millet İstiklal Marşını söylemiyor, yaşıyor yaşıyor fark bu. Türk milleti 15 Temmuz darbe girişimini eline tek bir silah almadan, tek bir kurşun sıkmadan sadece ve sadece inancıyla, cesaretiyle, bayrağıyla, kahramanlığıyla engellemiştir. 15 Temmuz bir pasif direniş değildir, tam tersine aktif ama büyük kitlelerin silah kullanmadan netice aldığı bir mücadeledir. Dünyada bunun başka bir örneği de yoktur. İstiklalimize ve istikbalimize yönelik her türlü saldırıyı, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diyerek bu ilkeler çerçevesinde kenetlenerek bertaraf etmeyi sürdüreceğiz” değerlendirmesinde bulundu.
“Gazi'yi kendi dogmalarının içinde hapsetmeye çalışarak devlet ve millet tarihimizi 90 yılla sınırlandırmaya kalkanlara izin vermeyeceğiz”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Biliyoruz ki yüz yıl önce bu coğrafyanın bedenini paramparça eden ama ruhunun bütünlüğünü bozamayanlar şimdi nihai darbeyi vurmanın peşindeler. Bu oyunu bozacak olan biziz, Türkiye’dir. Bunu da lafla değil, Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, icraat yaparak, eser üstüne eserler inşa ederek, ülkemizi ihya ederek, eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, aklınıza ne gelirse her alanda bizler en ileri teknolojileri ülkemizde inşa etmek suretiyle muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkıyoruz ve çıkacağız. İlk hedef 2023. İnşallah bunu başaracağız. Cumhuriyetin 100.yılı farklı kutlanacak. Bunun içinde değişimi, dönüşümü, yenilenmeyi kesintisiz sürdürmek mecburiyetindeyiz. Gazi ‘idareimaslahatçılar esaslı inkılap yapamazlar’ diyor. Atatürkçülük adına değişime direnenlere rağmen biz onun vasiyetinin gereklerini yerine getirmeye devam ediyoruz, devam edeceğiz. Gazi'yi kendi dogmalarının içinde hapsetmeye çalışarak devlet ve millet tarihimizi 90 yılla sınırlandırmaya kalkanlara izin vermeyeceğiz. İlköğretimden itibaren, ki buna artık anaokulları diyoruz, ders kitaplarının bu çerçevede yeniden gözden geçirilmesi dahil milletimizi tarihiyle, kültürüyle, medeniyetiyle buluşturacak her türlü adımı süratle atmalıyız. Bu çerçevede 10 Kasımları kuru kuruya bir ölüm yıldönümü olarak anmayı değil, tam aksine yeniden bir doğuş olarak kutlamayı çok daha önemsiyorum. Zira bizler bunu yasa dönüştürdüğümüz zaman yas kazandırmaz. Bizim adeta hep bunları milat olarak görmek, yeniden bir doğuş olarak görmek ve bununla bu adımları atmak bizi çok daha farklı geleceğe taşıyacaktır. Bu duygularla Kurtuluş Savaşımızın başkomutanı Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal’i rahmetle yad ediyorum, Anadolu coğrafyasını bizlere vatan haline getirmek için bu toprakları kanlarıyla yoğuran tüm şehitlerimize ve gazilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nun sayın başkanını düzenledikleri bu anlamlı toplantı için tebrik ediyorum.”
İHA