Alerjinin, genetik olarak yatkın kişilerde diğer insanların bağışıklık sistemlerinin normalde cevap vermediği dış kaynaklı yabancı ama genel olarak zararsız proteinlere verilen aşırı cevabın sonunda ortaya çıkan reaksiyonlar olduğunu söyleyen Koru Ankara Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, "Bu kişilerin bağışıklık sisteminin bu proteinlere cevap verebilmesi için en az bir kez o protein veya molekül yapısı çok benzer bir başka proteinle daha önceden karşılaşması ve tanıması/hazırlık yapması gereklidir. Bu hazırlık aşamasının sonucunda immünoglobülin E dediğimiz antikorlar üretilir ve daha sonra bu antikorlarla reaksiyona giren yabancı proteinler abartılı bir bağışıklık sistemi cevabına yol açarlar. Tüm bunlar sonucunda vücudun bir çok bölgesinde bu reaksiyonel cevabın etkileri gözlenir” ifadelerini kaydetti.
Alerjik reaksiyonlar gösteren kişilerin çok büyük bir kısmının esasında hijyen kurallarına çok dikkat ettiğini ifade eden Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, hijyenik yaşam nedeniyle, daha önceden hiç mikroplarla karşılaşmayan kişilerde bağışıklık sisteminin daha çok alerjik reaksiyonlar oluşturacak şekilde bir gelişim gösterdiğini belirtti. Doç. Dr. Ülger, "Biz buna 'hijyen hipotezi' diyoruz. Alerjik hastalıkların sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan yani çocuklarını fanus gibi ortamlarda büyütmeye eğilimli toplumlarda daha sık görülmesinin sebebi de budur" diye konuştu.
Alerji olduğumuzu nasıl anlarız?
Alerjiye ait reaksiyonların ciltte ortaya çıkarması durumunda hemen herkesin bunun farkına varıp doktora gidebildiğini ifade eden Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, ancak bazı alerji türlerinin çok sinsi seyrettiğini vurguladı. Bu tipte başlayan ve devam eden alerjik hastalıklarda kişinin kendisinde oluşan değişimlerin farkına varmayabildiğini belirten Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, "Bu durumun hayatın normal seyri ile alakalı olduğunu zannedebilir. Örneğin, ard arda hapşırmalar, su gibi burun akıntıları, göz yaşarması veya gözlerde kaşıntı bazen hastalarımızın hiç dikkatini çekmeyebilir. Bu anormalliği bazen etraftaki insanlar fark edip, kişiye durumun normal dışı olduğunu belirtebilirler" açıklamasında bulundu.
Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger belirtileri şöyle sıraladı: "Eğer, bahar aylarında gözlerde kaşınma, sulanma, kızarıklık; burunda kaşıntı, su gibi akıntı, hapşırma, bazen tıkanıklık gibi bulgular olursa kişiler kendilerinde saman nezlesi (bahar nezlesi = alerjik rinokonjunktivit) olabileceğini akıllarına getirmelidirler. Bazen bu bulgular önemsenmez; hastalık ilerlerse nefes darlığı, öksürük, hırıltılı, cızıltılı solunum gibi şikayetler oluşabilir ki bu durum maalesef alerjik astımın habercisidir. Bu durumda kişiler durumun anormalliğinin farkına daha kolay varabilir; ancak, biraz geç kalınmış bile olunabilir. Tüm bunların dışında, alerjik hastalık, kişilerde kurdeşen (ürtiker) dediğimiz cilt bulguları ile de ortaya çıkabilir. Bu durum 6 haftadan kısa süren bir klinik tablo olarak seyrederse 'akut ürtiker'; 6 haftadan uzun seyrederse 'kronik ürtiker' olarak adlandırılır. Akut ürtiker ataklarında genellikle altta yatan bir ilaç ya da gıda alerjisi vardır. Bunun dışında başkaca alerjik durumlar da akut ürtikere sebep olabilir. Kronik ürtikerde de alerjik rahatsızlıklar etken olabilirken, başkaca hastalıklar da bu atakları ortaya çıkarabilir. Romatizmal hastalıklar, tiroid hastalıkları, enfeksiyonlar, parazitler, bazen kanser gibi hastalıklar kronik ürtikere neden olabilir."
"Tedavi edilmezse sinüzit ve astım tarzında bulgulara da sahne olan bir duruma dönebilir"
Alerji çeşitlerinin genel olarak solunum yolunun alerjik hastalıkları, cildin alerjik hastalıkları, mide barsak sisteminin alerjik hastalıkları, ölümcül sonuçlar doğurabilen anafilaksi reaksiyonları ve arı alerjisi gibi böceklerle oluşan alerjik hastalıklar olarak sınıflandırılabildiğini söyleyen Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, "Göz nezlesi genellikle burun alerjisi ile birlikte gider ki biz bu duruma 'alerjik rinokonjunktivit' diyoruz. Bunun dışında alerjik sinüzit, üst solunum yolu alerjileri ve alerjik astım da diğer solunum yolu alerjilerini oluşturur. Bu hastalıklar genellikle birlikte görülme eğilimindedir. Yani, alerjik rinokonjunktivit (saman nezlesi) tarzında ortaya çıkan alerjik bulgular eğer köklü bir şekilde tedavi edilmezse hastalık, sinüzit ve astım tarzında bulgulara da sahne olan bir duruma dönebilir” dedi.
Anafilaksi ve alerjik astımın öldürücü olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, diğer alerjik hastalıklarınsa daha çok yaşam kalitesini dibe vurdurarak bezdirici bir hastalık olarak devam ettiğini belirtti. Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, "Tabiri caiz ise bu tür alerjik hastalıklar 'öldürmez ama süründürür' Hastalığın bulgularının oluşturduğu olumsuzluklar yanında maalesef bu hastalığın ilaçla tedavisi esnasında ortaya çıkan yan etkiler de kişileri zora sokmaktadır" diye konuştu.
Neredeyse tüm alerji ilaçlarının uyku hali, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon bozukluğu, iştah açma gibi yan etkileri olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, "Az ya da çok hemen her hastamızda bu tür yan etkileri görüyoruz. Yan etkilerle baş etmenin ne kadar zor olduğunu da hasta ve hekim bilmektedir. Ancak doğru bilgilendirme ile bu süreç aşılabilir. Daha önce de dile getirdiğim gibi alerjik rinokonjunktiviti olan hastalarımızın köklü bir şekilde tedavi edilmezlerse hayatlarının ilerleyen döneminde alerjik astım oluşturma olasılıkları oldukça yüksektir. Bunun dışında bu tür hastalarda da akut ya da kronik ürtiker atakları oluşabilmektedir" ifadelerini kaydetti.
Alerjinin asla basite alınmaması gereken bir hastalık olduğunun altını çizen Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, bu hastalığın tedavisinin de hekimler tarafından yapılması gerektiğinin üzerinde durdu. Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, alerjik hastalıkların genel olarak genetik yatkınlığı olan kişilerde görülse de bazen ailesinde ve geçmişinde alerjik rahatsızlık olduğu bilinmeyen bireylerde de ortaya çıkabildiğini söyledi.
Alerjik rahatsızlıkların yaşamın erken çağlarında ortaya çıkabileceği gibi çok geç yaşlarda da olabileceğini belirten Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, "Ancak genellikle ilk 1-20 yıllık yaşam sürecinde hastalık bulguları kendini göstermiş oluyor. Alerjik hastalığın en azından tüm bulgularının yok edildiği ve sağlıklı bir hayatı sürmek olasıdır. Bunun dışında alerjik hastalıkların doğasına yönelik aşı tedavisi gibi uygulamalarla hastalığın kökünü kazımak mümkündür. Alerjik hastalığı tamamen çözebilmek adına ileride genetik ve immünoloji bilim dallarının ortaklaşa çalışması sonuç verecektir" şeklinde konuştu.
Alerjinin tedavisi
Hastalığın bulgularının bastırılmasının çoğu zaman mümkün olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ayşe Füsun Ülger, "Ancak, ilaç tedavisi gibi uygulamaların kesildiğinde hastalığın bulgularının tekrar ortaya çıkacağı da aşikardır. Bu yüzden köklü tedavi yöntemleri açısından mutlaka immünoloji ve alerji uzmanları ile görüşülmelidir” dedi.
Tedavi açısından hekim ve hastanın ciddi bir ortaklığa girmesi gerektiğini ifade eden Ülger, hekimin hastalığı ile ilgili olarak hastayı çok iyi bilgilendirmesi gerektiğini belirtti. Dr. Ülger, "Mutlaka sakınması gerekenleri teker teker anlatmalıdır. Kullanacağı tedavi yöntemlerini ve bunların yaratabileceği yan etkileri hastaya net bir şekilde açıklamalıdır. Tüm bunların dışında eğer hasta ve hastalık tipi ve kriterleri uygunsa aşı tedavisi yapılmalıdır" dedi.
İHA