Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, "Dünyanın dört bir yanında küresel iklim değişikliği kaynaklı salgınlar, afetler, krizler-maalesef-her geçen gün etkisini arttırıyor. Bugün yaşanan sıkıntının ana kaynağı olan sera gazı emisyonunda tarihsel bir sorumluluğumuz bulunmasa da, bu olumsuzluklardan etkilenen ülkelerden biri olarak dünyamızın ortak geleceğine dair sorumluluk taşıyor olmanın bilinci ile gerekli tüm adımları atıyoruz" dedi.
İklim değişikliği ile mücadele ve iklim değişikliğinin ekonomiye etkisini en aza indirmek amacıyla düzenlenen ve “iklim değişikliği” ile “yeşil dönüşüm” konularında global stratejiler, üretim, ticaret, sanayi, tarım, finansman, denizcilik, eğitim, teknoloji, yerel yönetimler ve daha birçok alanın A’dan Z’ye 360 derece ele alındığı "EKO İKLİM Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi’nin açılış oturumu ATO Congresium’da gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum da katılamadıkları zirvenin açılışına görüntülü mesaj gönderdi.
"Dünyanın dört bir yanında küresel iklim değişikliği kaynaklı salgınlar, afetler, krizler -maalesef- her geçen gün etkisini arttırıyor"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay video mesajında, küresel ısınmanın ve buna bağlı olarak ortaya çıkan iklim değişikliği fenomeninin insanlık tarihindeki en ciddi meydan okumalarının başında geldiğini söyleyerek, “Dünyanın dört bir yanında küresel iklim değişikliği kaynaklı salgınlar, afetler, krizler -maalesef- her geçen gün etkisini arttırıyor. Bugün yaşanan sıkıntının ana kaynağı olan sera gazı emisyonunda tarihsel bir sorumluluğumuz bulunmasa da, bu olumsuzluklardan etkilenen ülkelerden biri olarak dünyamızın ortak geleceğine dair sorumluluk taşıyor olmanın bilinci ile gerekli tüm adımları atıyoruz. Geleneksel enerji kaynaklarının kullanımını azaltıyor, bölgemizde bizi öncü bir konuma getirecek derecede yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarını yaygınlaştırarak enerji verimliliğini arttırıyoruz” dedi.
Oktay, Türkiye olarak enerji dönüşümünde yenilenebilir enerjide ve enerji verimliliğinde başarı hikayelerine imza atıldığını ifade ederek, “Ülkemizin bereketli topraklarıyla buluşturduğumuz milyarlarca ağaç, şehirlerimize adeta nefes olan Millet Bahçelerimiz, konut ve sanayide temiz enerji kaynakları kullanımı ile daha nice önemli çevreci proje de iklim dostu yaklaşımımızın göstergeleridir. Başkentimiz Ankara’da dünyanın dikkatini yeniden küresel iklim değişikliğine ve yeşil dönüşüme çekecek ve konunun tüm paydaşlarını bir araya getirecek olan EKOİKLİM Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi’nin iklim değişikliğiyle mücadeleye yeni perspektifler sunacağına inanıyor, zirvenin hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.
OECD Çevre Bakanları toplantısı nedeniyle zirveye katılamayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Kurum ise, mesajında iklim değişikliğinin Türkiye’de son yıllarda giderek etkisini artırdığına vurgu yaparak, “Giresun, Ordu, Rize, Bartın, Sinop ve Kastamonu’da sellerle; Antalya ve Muğla’da yangınlarla karşı karşıya kaldık. Biz Türkiye olarak Ankara Congressium’daki siz kıymetli paydaşlarımızla birlikte aslında son 20 yılda eğitimden sağlığa, sanayiden tarıma, enerjiden çevre ve şehirciliğe kadar hemen hemen her alanda büyük bir başarı hikayesi yazdık. Bu başarıyı iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum noktasında da göstermek mecburiyetindeyiz” dedi.
Bakan Kurum, İklim Şurası’nın ardından ekonomi ve iklim özelinde öne çıkan ve özel sektörün dikkatle beklediği 7 önemli başlığı şu şekilde açıkladı:
“Birincisi 2053 net sıfır emisyon hedefi için ihtiyacımız olan ‘Ulusal Yeşil Finans Stratejisini’ inşallah 2023 yılının sonuna kadar tamamlayacağız. İkincisi kamu, özel sektör ve akademisyenlerimizden müteşekkil İklim-Finansman Çalışma Grubu’nu 2022 yılının ilk yarısı bitmeden kuracağız. Üçüncüsü ise ‘İklim-Finans Çalışma Grubu’muz sektörlerimizin ihtiyaç duyacağı finansman ve teşviklere ilişkin kriterleri belirleyecek ve özel bir rehber hazırlayacak. Dördüncüsü ise yeşil kredi, yeşil fon, yeşil finansal kiralamaya dair uluslararası standartlarda uyumlu altyapıyı da inşallah 2024 yılı başına kadar kurmuş olacağız. Beşincisi ise değerli misafirler yeşil ve sürdürülebilir yatırımların finansmanını en yüksek seviyeye çıkarmak istiyoruz. Bunun için de yeşil tahvil, kira sertifikası ve diğer sermaye araçları piyasalarını ulusal çapta geliştireceğiz. Altıncısı iklim değişikliğinin etkilerine karşı kırılgan sektörlerimizi koruyacağız. Potansiyel tüm riskleri bu çerçevede belirleyeceğiz ve buna göre hareket edeceğiz. Ve yedinci olarak da Avrupa Yeşil Mutabakatı’na, ki baktığınızda ticaretimizin şu an yüzde 50’den fazlasını Avrupa Birliği ülkelerine yapıyoruz. Dolayısıyla bu mutabakata güçlü bir uyum sağlamak için Ulusal Emisyon Ticaret Sistemini kuracağız. Karbon fiyatlama mekanizmasından elde edilecek gelirle de sanayicimizin temiz üretimlerini destekleyeceğiz.”
Yeşil Dönüşüm’ün büyük bir devrimi gerçekleştireceğine yürekten inandığını dile getiren Kurum, “Güçlü bir Türkiye için ’İklim Dostu Ekonomi Seferberliği’ artık başlamıştır. Türkiye, bu seferberliği zirveye taşımak için yenilenebilir enerji, iklim dostu şehircilik gibi katma değeri yüksek sektörlere artık tüm gücüyle yönelmiştir. Ve Türkiye Cumhuriyeti, güçlü altyapısıyla 2053’te ’Dünyanın Yeşil Ekonomi Merkezi’ olacaktır. Ben Eko-İklim Zirvesi’ndeki tüm dostlarımızın ülkemizin yeşil kalkınma devrimine en kıymetli katkıları sağlayacağına yürekten inanıyorum. Programda emeği geçen herkesi bir kez daha tebrik ediyor, bütün katılımcılara başarılar diliyorum” dedi.
"Böyle önemli bir meselenin Ankara’mızda ele alınmasını, Ankara’nın bu konuda da öncü kent kimliğine sahip olmasını çok değerli buluyorum"
İklim konusunun sürekli ötelendiğini, hak ettiği değeri görmediğini ve sadece Türkiye’yi değil, dünyayı ilgilendirdiğini belirten Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise, “Böyle önemli bir meselenin Ankara’mızda ele alınmasını, Ankara’nın bu konuda da öncü kent kimliğine sahip olmasını çok değerli buluyorum” dedi.
Yavaş, iklim değişikliği vesilesiyle alışılmışın dışında olaylara tanıklık edildiğine vurgu yaparak, şunları kaydetti:
“Orman yangınları ve sel felaketlerindeki artış, kuraklık süresinin ve şiddetinin uzaması, deniz seviyesindeki artışlar ve ekosistemdeki bozulmalar, maddi ve manevi olarak tüm yaşamımızı olumsuz etkilemektedir. Eğer bu konuda herhangi bir tedbir alınmaz ise, 2050 yılına geldiğimizde yılda 23 trilyon dolarlık ekonomik kaybın oluşacağı tahmin edilmektedir. Kentlerimizin bu durumlara hazırlıksız olması ve alt yapı yatırımlarının, kentleşme sürecinin, planlamanın iklim krizine uygun yapılmamış olması kuşkusuz bu ekonomik maliyetleri daha da artıracaktır. Yaşadığımız kentten örnek vermek gerekirse Ankara’da bu bina dahil gördüğünüz ne kadar beton bina varsa Ankara’daki arazinin sadece yüzde 3’ünü teşkil ediyor. Düşünün yüzde 100’lük bir dilimin sadece yüzde 3’üne sıkışmış durumdayız. Yüzde 97’nin yüzde 50’si de tarıma uygun. Bu sıkışmış şehirleşme modelinin Ankara’ya ne kadar zarar verdiğini yaşayarak görüyoruz.”
Yavaş, 2015 yılında Paris İklim Anlaşması’nın Paris’te oy birliği ile onaylandığını ve 2020 yılında yürürlüğe girdiğini hatırlatarak, “Bu önemli kararların olduğu anlaşmaya ülkemiz de geçen yıl katılmış; Türkiye Büyük Millet Meclisinde ortak akılla, oy birliği ile taraf olmuştur. Bu karar, Mecliste oy birliği ile alınan nadir kararlar arasında yerini almıştır. Bu açıkça gösteriyor ki iklim değişikliği hepimizin ortak sorunudur ve ortak çözüm bulunması da zorunludur” dedi.
"ABD bile eski inadını bırakıp Paris İklim Anlaşması’na döndü"
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, iklim değişikliği gündeminin 2021’de dünyada ilk sıralara yerleştiğini ifade ederek, “ABD bile eski inadını bırakıp Paris İklim Anlaşması’na döndü. Türkiye de 2021 yılında Paris İklim Anlaşması’nı onaylayan ülkeler arasına girdi. Paris İklim Anlaşması ile birlikte gelişmiş ülkeler teker teker net sıfır hedeflerini açıkladılar. Biz de geçtiğimiz yıl 2053 yılını net sıfıra ulaşacağımız yıl olarak en yetkili ağızdan açıkladık. Bunun anlamı bugün 506 milyon ton civarında olan karbon salımının 80 milyon tona düşürülmesi demek. Bu gayet iddialı, ulaşılabilir bir hedef” diye konuştu.
Hisarcıklıoğlu, bu yıl finansal sistemde de bir nevi yeşillenme yılı olacağını ifade ederek, “AB’nin yeşil yatırım standartlarına ilişkin sınıflandırma çalışması, bu süreci biçimlendirecek. Hangi tür yatırımların yeşil olup desteğe uygun olduğu, hangilerinin ise teşvik kapsamı dışında kalacağı ortaya çıkacak. Yeşil yatırımların finansal sisteme erişimi ucuzlayacak ve kolaylaşacak. Artık bankalar şirketlerden karbon ve su ayak izini belgelendirmelerini talep edecek. Artık dünya böyle işleyecek. Atık yönetimi planları, standartlara uygun mu diye araştırılacak. Uygun değilse yatırımı finanse etmek zorlaşacak. Uluslararası finansal piyasalar artık yeşil yatırımlara doğru yöneleceğinden Türkiye’nin de yeşil yatırım portföyünü hızla büyütmesi, ülkeye daha uygun şartlarda yabancı yatırım çekebilmek için önemli hale gelecek. Yabancı tasarruflar daha fazla yeşil yatırım imkânı arayacağından Türkiye’nin büyüme ve istihdam gündeminin önceliği de yeşil yatırımlar olacak” diye konuştu.
“Sera gazı azaltımı, yeşil hidrojen üretimi ve kullanımı, elektrikli araçlar, yeşil finansman, karbon fiyatlaması ve emisyon ticaret sistemi tasarımı konularındaki politika önerilerimizi hazırladık”
Togg’un doğuştan yeşil ve sürdürülebilir bir marka olduğunu ve iklim değişikliğiyle mücadele fark oluşturacağını belirten Hisarcıklıoğlu, “Biz 2017 yılında Cumhurbaşkanımızın himayelerinde ortaklarımızla birlikte bu projeye başladığımızda kimse bize inanmamıştı. Türkiye bu işi başaramaz demişlerdi. İnşallah bu sene sonunda banttan çıkıp seneye hep beraber sıfır emisyonlu son ileri teknoloji otomobile hep beraber bineceğiz. Biz tüm bu konularda Odalarımızla ve Borsalarımızla birlikte çalışıyoruz. Firmalarımızı ve sektörlerimizi bir araya getiriyor, çalışma grupları kurarak ortak görüş ve talepleri oluşturuyor ve ilgili kamu kurumlarına iletiyoruz. Bu kapsamda sera gazı azaltımı, yeşil hidrojen üretimi ve kullanımı, elektrikli araçlar, yeşil finansman, karbon fiyatlaması ve emisyon ticaret sistemi tasarımı konularındaki politika önerilerimizi hazırladık” ifadelerini kullandı.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle ise, “İklim değişikliğinin günahkarını aramanın, onun sebebini, suçlusunu bulmanın kimseye faydası olduğunu düşünmüyorum. Neticede gelinen tabloda hepimiz sorumlu, hepimiz bu konudan sorunluyuz. Hiç kimse bu konuda masum değil. En az masum olanlar siz gençlersiniz. Ekolojiyi oluşturan bütün partnerler bu işin farkında ve aksiyonunu almış durumda. Biz TİM olarak ülkemizin dışarıya açılan yüzü, ülkemizin ihracatının temsil ettiği kurum olarak elbette bu sorunda, bu gördüğümüz tabloda sivil inisiyatif olarak bizler de üstümüze düşen sorumluluğa sahip çıktık” diye konuştu.
ATO Başkanı Gürsel Baran, iklim değişikliğinin soluyacak hava, içecek su, yiyecek gıda bulamamak kadar hayati riskler barındırdığını belirterek, “İklim değişikliği, yaşamın her alanını tehdit etmesi nedeniyle çağımızın en acil sorunu durumunda. Sıcaklık artışlarının önüne geçilmesi ve karbon salınımının düşürülmesini öngören uluslararası sözleşmeler ise ülkeleri bu küresel sorun karşısında ortak bir mücadeleye yönlendiriyor” dedi.
Baran, Türkiye’nin de onayladığı Paris İklim Anlaşması ile başta ekonomik sistem olmak üzere sosyal, kültürel ve ekolojik sistemde büyük değişimlerin öngörüldüğüne vurgu yaparak, “2050 yılında karbon nötr kıta olmayı hedefleyen Avrupa Birliği de bu hedefe ulaşmak için Yeşil Mutabakat’ı devreye sokuyor. Birlik dışından ithal edilen ürünlerin karbon içeriğine göre sınırda vergilendirmesini de içeren Yeşil Mutabakat, hem bir çevre politikası hem de kapsamlı bir makroekonomi politikasını içeriyor. Çevre ve geleceğimizi ilgilendiren bir sorun olduğu kadar ticari rekabet konusu da olan iklim değişikliği; üretim, atık yönetimi, tüketim kalıplarında kapsamlı bir dönüşüm ihtiyacını beraberinde getiriyor. Başlı başına ülke ekonomilerini etkileyecek bir konu olan iklim değişikliği, gerekli dönüşüm sağlanamadığında büyüme oranlarına negatif yansıyabilecek bir olgu olarak karşımızda duruyor” diye konuştu.
“Kıtlık, kuraklık, eşitsizlik, ırkçılık çocuklarımızın kaderi olmasın”
İklim elçisi atanan sanatçı Beren Saat ise şunları söyledi:
“Dünyanın her yerinde çocuklar, her fırsatta ‘Geleceğimi kirletmeyin’ diye seslerini duyurmaya çalışıyor. Büyükleri olarak biz, göz yummaya devam edersek, savaşlar sebebiyle göç etmek zorunda kalan çocuklara, iklim sebebiyle göç etmek zorunda kalan çocuklar da eklenecek. Dünya Bankası’nın çalışmasına göre 2050 yılına kadar 216 milyon insanın su ve gıda kıtlıkları ve aşırı hava olayları sebebiyle göç etmesi bekleniyor. Türkiye’nin Suriyeli mültecilere kucak açması sebebiyle yaşadıklarını birazcık düşünün. Barınma, beslenme, sağlık hizmetlerine erişme ve eğitim haklarından mahrum kalan çocukları düşünün. Sokaklarımızda yaşanan çatışmaları da hatırlayalım. Türk misafirperverliğimizin böyle bir durumda nasıl sınandığını. Kıtlık, kuraklık, eşitsizlik, ırkçılık çocuklarımızın kaderi olmasın. Berrak denizlerle çevrili, bereketli Anadolu toprağının sağlıklı, umutlu Atatürk çocuklarını zeytinleri ile besleyebildiği yarınlar için lütfen için göz yummayalım.”