2. Psikiyatri Zirvesi ve 9. Ulusal Anksiyete Kongresi Antalya’nın Serik ilçesine bağlı Belek turizm merkezindeki bir otelde başladı. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Kongre Başkanı Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Nesrin Dilbaz, 500‘ün üzerinde ve büyük çoğunluğu psikiyatrist olan katılımcının bulunduğu kongrede kadına yönelik şiddet ve göçün tedavisinin ana konuları olduklarını kaydetti. Kongrede şizofreni, depresyon, yaşlı hastalara yaklaşım ve psikolojinin tüm alanlarının ele alındığını açıklayan Prof.Dr. Dilbaz, ayrıca yıl içinde psikolojik alandaki gelişmeleri de masaya yatırdıklarını vurguladı.
Kadınların maruz kaldıkları şiddeti ifade edemediklerinden yakınan Prof. Dr. Dilbaz, "Ağrı, depresyon, kaygı, bayılmalar gibi belirtilerle ortaya çıkıyorlar. İç Anadolu, Orta Anadolu, Güneydoğu Anadolu’ya gidildiğinde kadının daha çok psikiyatriye başvurmasının nedenleri altında bunlar yatıyor. Biraz altına bakıldığında çoğunun altında bir travma olduğunu görüyoruz. Şiddetle flört edilmez. Şiddet göstermek aşka dair olamaz. Genç kızlarımızda zaman zaman böyle durumları görüyoruz. Fazlaca kıskanılmak, sözel şiddete maruz kalmak sanki aşkın göstergesiymiş gibi algılanıyor. Öyle bir durum yok" ifadelerine yer verdi.
"Kadın eşinin bir kez tokat atmasını şiddet olarak algılamıyor"
Yaptıkları bir çalışmanın sonuçları hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Dilbaz, "Polikliniğimize başvuran kadınlarda ne kadar şiddete maruz kaldıklarına yönelik bir çalışmamız oldu. Çok fazlaca şiddete maruz kaldıkları ortada, yüzde 60 gibi. Önemli olan nokta, eşinin bir kez tokat atmasını eşinin, hak ettiği zaman tokat vurmasını şiddet olarak algılamıyorlar. En önemli kısım bu. Şiddet algılandığında hak etmeden vurulduğunda, ağzı burunu kanayıncaya kadar dayak yediğinde sanki şiddetmiş gibi algıladıklarını görüyoruz. Kadına yönelik çalışmalarda sadece fiziksel şiddet değil, sözel şiddetin önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz" dedi.
"Göçle gelen şiddet"
Göçle gelen kadınların da yüksek oranda şiddet mağduru olduğunu aktaran Prof. Dr. Dilbaz, "Var olan koşullardan dolayı şiddetten de kaçamıyorlar. Öğrenilmiş bir çaresizlik var. Dille kendilerini anlatamıyorlar. Başvuru yapacakları yerleri bilmiyorlar. O nedenle şiddetten kaçamadıklarını görüyoruz. Ülkemizdeki şiddetten mağdur olan kadınların hem tedavisi hem de eğitimlerine yönelik de psikiyatrist ve psikolog grubunu eğitime tabi tutuyoruz" açıklamasında bulundu.
En fazla evliliğin geçen yıl Suriyelilerde olduğunu kaydeden Prof. Dr. Dilbaz, "Bunun da alt yapısına bakıldığında, 60’lı yaşlardaki erkeklerin Suriyelilerle evlendiğini görüyoruz. Kadın kendini kurtarabilmek için olur demesi başka bir şiddet konusu" ifadelerine yer verdi.
"Katilin alacağı ceza sorgulanıyor"
Türkiye’de kadın cinayetlerinin hem sayısının hem de görünürlülüğünün arttığını dile getiren Prof. Dr. Dilbaz, "Bir olayın medyada çok yer alması ile insanlar bir süre sonra duyarsızlaşmaya başlıyor. Ama söylemler çok önemli. Karısını öldüren kocanın ne kadar hapis cezası aldığını sorguluyoruz. Daha çok adalet sorgulanıyor. Altta yatan nedenler sosyolojik olarak sorgulanmıyor. Sosyolojik ve psikolojik ölçümlere ihtiyacımız var. Koruyucu ruh sağlığına yönelik önlemler yok" dedi.
Sosyal medya etkisi
Toplumda çok fazla yer almaya başlayan sosyal medya ile kıskançlıkların artmaya başladığını vurgulayan Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, "Aldatma ya da ona yönelik algıya dönelik şiddet arttı. Çünkü evinde oturduğu yerde, ilgi görmeyen bir kadının dışarıda birisiyle görüşüp, arkadaşlık başlatması mümkün değilken, internet aracılığıyla hiç tanımadığı başka bir şehirde var olan kişiyi değil de, hayalindeki bir duyguyu ve sevgiyi yazışmaya başlıyor. O da eşler arasında ciddi problem olarak algılanarak şiddete neden olabiliyor" ifadelerini kaydetti..
"Kadınlar daha kolay şiddet mağduru olabiliyor"
Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Psikiyatri Bilimleri ve Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Oğuz Karamustafalıoğlu, kadınların travmadan yüksek oranda etkilendiğini belirtti. Bir depremden kadınların erkeklerden daha yüksek oranda etkilendiğinin altını çizen Oğuz, "Ülkemiz sosyokültürel ortamı kadınları daha çok şiddetin kolay mağduru durumuna düşürebiliyor. Kadınların travmalara karşı sosyal programlarla korunması ve tedavi programlarında daha fazla destek alması gerekiyor" diye konuştu.
"Kamplardaki klinisyenler de ruhsal bozuklukta"
İngiliz Psikoterapist Kathleen O’Hara, dünyada kadına yönelik şiddete bir farkındalık oluşmasının gelecek nesiller adına önemli olduğunu vurguladı. Farkındalığın artmasıyla kadının şiddete hayır deme gücünün oluştuğunun altını çizen O’Hara, "Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 15-17 yaş arası kızların yüksek intihar grubu arasında yer aldığını görüyoruz. Ergen kızlardaki pskiyatrist nedenlerin belirlenmesi ve ortadan kaldırılması önemlidir" dedi.
Suriye’den Türkiye'deki kamplarda çalışacak olan ve çalışmayı düşünen psikolog ve psikiyatristlere de eğitim verdiğini aktaran O,Hara,
"Orada çalışıp eğitim için gelenler büyük problemler olduğunu söylüyorlar. Görünenin altında çok sorunlar varmış. Klinisyenlerin de ruhsal olarak travmaya yaşadıklarını görüyoruz. Orada çalışan klinisyenlere de ruhsal olarak yardımcı olunması gerekiyor. Bu travmayla ilgili olarak herkes mağdur kalabilir ama herkes etkilenmeyebilir. Ama en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor" dedi.
İHA