Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2016 yılı Kasım ayı 'Finansal İstikrar Raporu'nu açıkladı. Rapora göre, son dönemde küresel finansal piyasalarda artan oynaklıklar portföy hareketleri ve varlık fiyatlarında dalgalanmalara yol açtı. Küresel finansal piyasalar 2016 yılının ikinci yarısı başından ABD seçimlerine kadar olan dönemde görece sakin bir seyir izledi. Bu dönemde, Japonya ve Avrupa Merkez Bankası’nın genişlemeci para politikası uygulamalarını devam ettirmesi küresel likiditeyi destekleyici bir rol oynadı. İngiltere’deki referandumun sonucu piyasalar tarafından olumsuz karşılanmakla birlikte piyasalar üzerindeki etkisi kısa sürdü. ABD seçim sonuçlarının açıklanmasına kadar olan dönemde, uluslararası yatırımcıların risk iştahının ılımlı seyri gelişmekte olan ülkelere yönelik portföy akımlarını destekledi. Ancak, seçim sonuçlarının ABD ekonomi politikaları ile ilgili oluşturduğu belirsizlik algısı piyasalardaki oynaklığı belirgin biçimde artırdı. Bu dönemden itibaren ABD doları gelişmiş ve gelişmekte olan ülke para birimlerine karşı önemli ölçüde değer kazandı. Finansal piyasalarda seçim sonrasında ortaya çıkan olumsuzluklar gelişmekte olan ülkelere yoğun sermaye çıkışları şeklinde yansıdı.
ABD ekonomisinde genişlemeci maliye politikalarının öne çıkacağı görüşünün kuvvetlenmesi enflasyon beklentilerini artırırken, tahvil faizleri üzerinde de yukarı yönlü baskı oluşturdu. ABD tahvil faizlerindeki artışın ve küresel belirsizliğin yoğunlaşması sonucu gelişmekte olan ülke varlıklarına yönelen talepte düşüş yaşandı. Gelişmekte olan ülkelerin tahvil piyasalarında likidite düşerken faiz oranları sert bir şekilde yükseldi. Bu durum gelişmekte olan ülkelerde ihraç piyasasına bağımlılığı yüksek ekonomik birimler için fonlama koşulları açısından önemli bir bozulma anlamına geldi. Kamu borç stokunun düşük seviyelerde seyrettiği, banka ve firma ihraçlarının toplam kaynaklar içindeki payının son derece küçük olduğu Türkiye’de, küresel tahvil piyasasındaki olumsuz gelişmelerin finansmana erişim açısından yansımalarının sınırlı kalacağı öngörüldü. Bununla birlikte, küresel faizlerin yükselmesiyle finansman maliyetlerinin bir miktar artması bekleniyor.
"Türk bankacılık sektörü gerek Euro bölgesi bankalarından gerek İngiltere bankalarından yaptıkları borçlanmaları çevirmekte sorun yaşamıyor"
Son dönemde, küresel likiditenin tahsis ve aracılığında önemli rol oynayan Euro bölgesi merkezli bankalara ilişkin gelişmeler uluslararası finans piyasalarınca yakından takip edildi. Euro bölgesi bankalarıyla ilgili en önemli endişe kaynağı düşük kârlılık oranları oldu. Bu sorunun devamı ilgili bankaların aracılık kapasitesini olumsuz yönde etkileme potansiyeli taşımakta. Öte yandan, Euro bölgesi ekonomik faaliyetinde mütevazı fakat istikrarlı bir biçimde devam eden büyüme eğilimi bölge bankalarının karlılık sorununu hafifletebilecek bir gelişme olarak değerlendirildi. Halihazırda, Türk bankacılık sektörünün gerek Euro bölgesi bankalarından gerek İngiltere bankalarından yaptıkları borçlanmaları çevirmekte herhangi bir sorun yaşamadıkları, ABD seçim sonuçlarının da bu durumu olumsuz etkilemediği açık bir şekilde görüldü. Euro bölgesinden temin edilen borçların bankaların yurt dışı borcu içindeki payı yıllar itibarıyla kademeli olarak azaldı. Bu bağlamda, son yıllarda Türk bankacılık sektörünün dış borç temin ettiği ülke ve banka sayısını istikrarlı bir şekilde artırmış olmasının Euro bölgesi bankacılık sisteminden kaynaklanabilecek risklerin etkilerini hafifletebilecek bir gelişme olduğu vurgulanmalı. Cari açıkta 2012 yılından bu yana görülen iyileşme eğilimi yurt dışı fonlara bağımlılığın azalmasına katkıda bulunmuştur. 2016 yılının ikinci yarısında özellikle turizm gelirlerindeki gerileme ve jeopolitik gelişmelere bağlı olarak, cari dengedeki iyileşme süreci duraksadı.
Merkez Bankası'nın raporunda şu ifadeler yer aldı: "Türkiye’nin en önemli dış pazarı konumundaki Avrupa bölgesinde büyümenin düşük bir ivmeyle de olsa devam etmesi, Rusya’ya yapılan ihracatta toparlanma, enerji fiyatlarının ılımlı seyri ve TL’nin değer kaybıyla artan rekabet gücü orta vadede cari açıktaki azalma eğiliminin devamını sağlayabilecek gelişmelerdir. Bu durumun, küresel finansal piyasalarda belirsizliğin arttığı bir dönemde dış finansman ihtiyacını azaltmak suretiyle finansal istikrara katkı sunması beklenmektedir. Yurt içi ekonomik faaliyetteki yavaşlama tahsili gecikmiş alacaklar (TGA) oranlarında yukarı yönlü eğilimi beslemiştir. Öte yandan gerek uluslararası karşılaştırmalara gerekse tarihsel verilere bakıldığında TGA oranlarındaki artışın finansal istikrar açısından makul düzeylerde olduğu görülmektedir. Yabancı para (YP) kredilerin performansı halen güçlü seyrini sürdürmekte olup, tarihsel veriler de YP cinsinden kredilerin performansının kur gelişmeleriyle ilişkisinin zayıf olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, YP borcun uzun vadeli olması, borcun büyük şirketlerde toplanması ve şirketlerin döviz riskine karşı ihracat dışında kamu garantileri gibi yollarla da korunmalarından kaynaklanmaktadır. Bankaların mevcut sermaye düzeyi ve son dönemde karlılık oranlarında gözlenen toparlanma, TGA artışına bağlı kayıpların bankaların kredi verme kapasitesi üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmayacağına işaret etmektedir.
Kredi büyüme oranlarında ılımlı seyir devam etmektedir.
2015 yılı ortalarında tarihsel olarak en düşük rakamları kaydeden kârlılık oranları 2016 yılının ikinci yarısından itibaren toparlanmaya başlamıştır. 2016 yılının üçüncü çeyreği itibarıyla kaydedilen kârlılık rakamları, bankaların içsel sermaye birikimiyle yüksek kredi büyüme hızlarını sürdürmelerine olanak verecek düzeydedir. Karlılıktaki güçlü toparlanmada bir defaya mahsus gelişmeler de rol oynamakla birlikte söz konusu gelişmelerin karlılığa katkısı sınırlı düzeydedir. Dolayısıyla, 2016 yılının son çeyreğinde tahvil faizlerindeki gelişmeler nedeniyle menkul kıymet değerleme etkilerine bağlı olarak kârlılıkta sınırlı bir düşüş beklense de karlılıkta oluşan olumlu görünümün önümüzdeki dönemlerde de büyük ölçüde korunacağı değerlendirilmektedir.
Kredi büyüme oranlarında ılımlı seyir devam etmektedir. Tüketici kredileri tarafında konut ve ihtiyaç kredileri, faiz oranlarındaki düşüş ve makro ihtiyati önlemlerdeki gevşeme yönlü adımlarla 2016 yılı Eylül ayından itibaren güçlü bir toparlanma sergilerken, ticari kredilerdeki zayıf seyir sürmektedir. Bu gelişmede talep tarafındaki zayıflık önemli rol oynamakla birlikte, kredi riskine yönelik ihtiyatlı yaklaşımın bankaların kredi verme iştahını azaltmasının da etkili olduğu değerlendirilmektedir. Kredi-mevduat faizleri makasının gelişimi ve kredi eğilim anketlerinin banka kredi standartlarına ilişkin sunduğu bilgiler bankaların duyarlılıklarına işaret etmektedir.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2016 yılı Mart-Eylül döneminde gerçekleştirdiği faiz indirimleri, zorunlu karşılıklar aracılığıyla uygulanan destekleyici likidite politikaları, ekonomik faaliyeti canlandırmaya yönelik teşvik edici maliye politikası uygulamaları, makroihtiyati tedbirlerin gevşetilmesi ve sağlam mali yapılarını muhafaza eden kamu bankalarının kredi piyasasına verdiği destek finansal aracılık sisteminin etkinliğini artırmak adına olumlu adımlar olarak görülmektedir. Yakın zamandaki jeopolitik gelişmeler, küresel büyümedeki durgunluk ve yurt içi gelişmelerin etkisiyle zayıflayan ekonomik faaliyetin, gerek iç talebin gerekse ihracat pazarlarındaki görünümün iyileşmesiyle 2017 yılında daha olumlu bir patikaya girmesi muhtemel gözükmektedir. Küresel finansal piyasalarda oynaklığın arttığı, gelişmiş ülkelerdeki büyüme eğiliminin iyileşmekle birlikte halen zayıf seyrettiği ortamda Türk bankacılık sektörünün güçlü görünümünü ve uluslararası piyasalardaki güvenilirliğini koruması öne çıkmaktadır. Bankacılık sektörünün önümüzdeki dönemlerde de aracılık faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde yürüteceği öngörülmektedir".
İHA