Gündem ‘İslam ahlakı`

İbrahim Paşa Kültür Merkezi’nde ‘Her Düşünce’ programına konuk olan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Şaban Ali Düzgün, İslam Ahlakı Işığında Dinde Dejenerasyon’ konusunu anlattı.

23 Ocak 2017 Pazartesi 15:09
Gündem ‘İslam ahlakı`

Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür A.Ş. bünyesinde faaliyetlerini sürdüren İbrahim Paşa Kültür Merkezi’ndeki ‘Her Düşünce’ adlı programın konuğu Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Ana Bilim Dalı Başkanı Profesör Doktor Şaban Ali Düzgün oldu.
Moderatörlüğünü Yazar-Şair Metin Önal Mengüşoğlu’nun yaptığı programa konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Düzgün, İslam ahlakı üzerinden dinde yozlaşma konusunda değerlendirmelerini anlattı. İlahi dinler arasındaki ahlak anlayışına ilişkin çarpıcı tespitler yapan Düzgün, İslam’da kötülüğe kötülükle karşılık vermenin yine kötülüğü doğuracağına ilişkin ayet ve hadislerin bulunduğunu belirtti.

Kabile kültürünün hâkim olduğu, Arap toplumunun yeni fethedilen topraklardaki kültürleri özümsemelerinin kolay olmadığını ve Ben-i İsrail’in kendini Yahudilikle özdeşleştirmesi gibi Arapların da kendilerini Müslümanlıkla özdeşleştirerek, başka coğrafyaların Müslümanlarını mevâli adıyla ayrımcılığa tabi tutuklarını ifade eden Prof. Dr. Düzgün, “Ben-i İsrail’in (ırk) Yahudi (din) oluşu ile başka milletlerin Yahudi oluşu arasındaki derece farkı, Arapların Müslümanlığı ile başka milletlerin Müslümanlığına transfer edilmiştir. Kabile ve klan tahakkümünden insanları özgürleştirmeye çalışan Hz. Peygamberin mirası, bu kabile mantığıyla talan edilmiş ve insanları Kureyş törelerine mahkûm eden bir söylem geliştirilmiştir. Bu söylem, kendine Kur’an’dan destek bulmakta zorlanınca hadis uydurma yoluna başvurmuş ve hilafeti Kureyş’e tapulayan bir konformizm yaratmıştır” diye konuştu.

Maide Suresi 32. ayetteki “Kim, yeryüzünde bozgunculuk çıkartmaya karşılık olmaksızın, haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir can kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur” ilahi kelamını hatırlatan Prof. Dr. Düzgün, bu ayetin dahi “Bir Müslüman’ı öldürenin şeklinde” yorumlandığına dikkat çekti. Mezhep kültürlerinin oluşturduğu fıkıh kurallarının dine yönelik yanlış anlaşılmalara ve yasaklara neden olduğunu ifade eden Düzgün, neyin yasak, neyin doğru, neyin günah neyin sevap olduğunun İlahi Kelamda açıkça var olduğunun altını çizdi. Helal ve haramın ölçüsünü ancak Allah’ın koyacağına işaret etti.

Diyanet günah ve mübah listesi çıkarsın

Diyanete, toplumun aydınlatılması ve dinin daha da kolay anlaşılabilmesi için yıllardır, “Haram ve Mübah” listesi çıkarması çağrısında bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Düzgün, “Bugünkü İslam algımızın, kendi toprağımızdan biten ve kendi kültürümüzle beslenen bir yapının yaratması gereken sonuçların çok uzağında olduğunu görmekteyiz. Günümüz Müslümanları, çalmayacaksın, öldürmeyeceksin gibi insanın temel hak ve ödevleri üzerine oturan dinin evrensel ilkelerinin yaşam alanı bulup bulmadığından daha çok, dinin görünürlüğünün artıp artmadığını dindarlığın kriteri olarak saymaya başladılar. Dinin ruhunun, kabuğuna kurban edildiği bir hali yaşıyoruz. Böyle bir zihniyetin faturasının kesileceği adreslerin başında, Fıkıh anlayışımız ve bu anlayışı günümüze taşımanın yegâne aracı durumundaki gelenekçilik ve klasik ilmihal kitapları gelmektedir” diye konuştu.

Satrançın neresi günah ?

Son günlerde tartışma konusu olan “Satranç oynamak günahtır” söylemine de karşılık veren Prof. Dr. Düzgün , “Kur’an-ı Kerim de yeri var “Ağzınızı eğip bükerek, bu haram şu sevap demeyin” haram kılma yetkisi Peygamberde bile yok. Satranç oynamanın neresi günahtır, bunu neye dayanarak söylüyorsunuz” ifadelerini kullandı.

Mezheplerin, haram ve günahları kendilerine göre çeşitlendirmeleri halinde bu yolun ahlaksızlığa götüreceğini, Kur’an-ı Kerim’in Fatiha süresinden Nas süresine dek bir ahlak kitabı olarak okunması gerektiğini savunan Düzgün, farklı coğrafyaların ve çoklu kimliklerin ilmi ve medeni birikimini karşısına değil yanına alan bir din anlayışı geliştirmenin dinde yozlaşmanın önüne geçmenin en önemli şartı olduğunu ifade etti.

Müslümanların tek bağlılık göstereceği varlığın Allah olduğunu belirten Düzgün, “Hiçbir kimlik bizim kişiliğimizi ezecek şekilde yüceltilmemelidir. Allah’ın ilk yaratması varlığı kendinden özgürleştirmesiyle (ayırarak) oldu. İslam toplumu (biz) ama hepimiz (ben) beniz. Ben, bizden özgürleşemiyorsa ve benden başka bir şey ifade edemiyorsa o toplumda ve özgürlüğünde sorun vardır. Bunun bilincinde olmamız gerekir” diye konuştu.

Mülkiyetin insanları zehirlediğini, bundan kurtulmanın yolunun da sadakadan geçtiğini ifade eden Düzgün, “Bir insan sadaka vermiyorsa Allah’a ihanet ediyordur. Kur’an sizin malınızda fakirin hakkı vardır diyor. Allah “Paylaşmazsanız, sadaka vermezseniz sizin helal paranızı haram kılarım” uyarısında bulunmuyor mu?” ifadelerini kullandı.

Yazar-Şair Metin Önal Mengüşoğlu programın sonunda Düzgün’e katılımlarından dolayı teşekkür ederken, Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Abdülkadir Karlık da Bursa kültür hayatına verdiği katkından dolayı adına dikilen çınar sertifikasını Düzgün’e takdim etti.

BBB

banner119
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner56

banner108