Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Terörle mücadele konusunda Türkiye’nin kararlı bir duruş sergilediğine değinen Kalın, “Türkiye NATO üyesi bir ülke olarak üç terör örgütüyle PKK, DEAŞ ve FETÖ başta olmak üzere etkin bir mücadele yürütmektedir. Bu şekilde aynı andan içeriden, dışarıdan saldırıya geçmiş terör örgütleriyle mücadele eden bir NATO ülkesi söz konusu değildir. FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminden sonra özellikle bu FETÖ’nün devletin farklı birimlerine yuvalanmış olan hücrelerini temizlenmesi yönündeki mücadele kararlı bir şekilde yürütülüyor.
Özellikle FETÖ’nün güvenlik güçlerimize sızdırılmış olan elemanların temizlenmesinden sonra terörle mücadele konusunda Türkiye terörle mücadelede çok etkin ve kararlı bir duruş sergilemektedir. Şuan itibariyle takriben bin 800 kilometrekarelik bir bölge Cerablus’tan Azez’e, Azez’in güneyine El Bab bölgesine kadar terörden tamamen temizlenmiş durumdadır” diye konuştu.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’ye yönelik saldırıların ekonomik boyutunun da bir müddettir gündemlerinde olduğunu ifade eden Kalın, “Askeri yöntemlerle, algı operasyonlarıyla hedeflerine ulaşamayanlar bu sefer farklı enstrümanları devreye sokmak suretiyle Türkiye’yi zaaf içerisine düşürmeye çalışıyorlar. Buna karşıda devletimizin aldığı tedbirler bu planları boşa çıkartmış bulunmaktadır. Özellikle Cumhurbaşkanımızın 10 gündür ‘Türk lirasına sahip çıkın’ çağrısıyla başlayan kampanyanın neticesini görmeye başladık.
Bu konuda Türk lirasına sahip çıkan vatandaşlarımıza, iş adamlarımıza, kurumlarımıza teşekkür ediyoruz. Bu konudaki duruşumuz kararlı bir şekilde devam edecektir. Türkiye ekonomisi bünyesi sağlam bir ekonomidir. Yatırımlarıyla, dış ticaretiyle, yabancı sermayesiyle her alanda güçlü bir şekilde etkinliğini sürdürmektedir. Bu konuda özellikle Sayın Başbakanımızın da Ekonomik Koordinasyon Kurulunun kararlarını açıklamasıyla da bu çalışmaların sürekliliği de sağlanmış durumdadır. Başbakanımızın yapacağı açıklamalarla alınacak tedbirler ekonomimizi mutlaka rahatlatacaktır” şeklinde konuştu.
“Genel konularda mutabık kalındığını fakat halen müzakerelerin devam ettiğini ifade etmek istiyorum” Kalın, son dönemde Türkiye’nin iç siyaset gündemini oluşturan konulardan bir tanesinin de cumhurbaşkanlığı sistemi olduğunu belirterek, “AK Parti ile MHP arasında yürüyen bir müzakere süreci var. Şuana kadar yürütülen görüşmelerin olumlu geçtiğini biliyoruz. Genel konularda mutabık kalındığını fakat halen müzakerelerin devam ettiğini ifade etmek istiyorum. Hem MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hem de MHP bir bütün olarak Türkiye’nin önünü açacak çok önemli bir adıma öncülük yaptılar. Türkiye’de daha etkin bir yönetim modeline geçmek, kuvvetler ayrılığının daha net bir şekilde ortaya koyduğu yönetim şeklini hayata geçirmek için tarihi bir dönemden geçiyoruz.
Önümüzdeki günlerde neticelendirilecek olan bu müzakereler sonucunda da bu tasarı bir paket halinde Meclis’e gelecek. 330 sayısına ulaşması halinde de referandum süreci yaşayacağız. Biz de Cumhurbaşkanlığı olarak bu süreci yakından takip ediyoruz. Şuanda iktidar partisi ile MHP arasında yürüyen bir süreç var. Referandum ve diğer aşamaları söz konusu olduğunda da milletimizin de bu sürece desteğinin tam olacağına da eminiz” ifadelerini kullandı.
“Rejim Halep’te açıkça bir insanlık suçu ve savaş suçu işlemeye devam etmektedir”
Kalın, özellikle Suriye sahasında Halep’te yaşanan insanlık suçu hadiselerin herkesi kaygılandırdığını vurgulayarak, “Rejim Halep’te açıkça bir insanlık suçu ve savaş suçu işlemeye devam etmektedir. Nitekim rejimin başındaki kişinin bugün basına yansıyan açıklamalarından da gördüğümüz kadarıyla rejim hiçbir ateşkese, hiçbir formüle açık değildir. Bu da aslında Halep’te ve diğer bölgelerde rejimin asıl niyetinin ne olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu insanlık dramına bir dur denmesi için bütün uluslararası kuruşların adım atması gerekiyor. Bizim özellikle bu noktada Rusya ile yürüttüğümüz yoğun bir diplomasi trafiğimiz var. Cumhurbaşkanımızın bu konuyla ilgili Putin ile 3 telefon görüşmesi yaptı. Dün Rusya’dan dönen Başbakanımız da bu konuları ele aldı. Bizim çağrımız çatışmaların bir an önce durması, insani yardımların bir an önce ulaştırılmasıdır. Bu çerçevede Türkiye olarak biz insani yardımlar konusunda üzerimize düşen görevi yerine getirmeye devam edeceğiz” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’nin desteğiyle yürüten Fırat Kalkanı Harekatı’nın planlandığı şekilde devam ettiği bilgisini veren Kalın, “Mümbiç noktasında bizim YPG’nin, PYD’nin bütün unsurlarının buradan çekilmesi yönündeki tavrımız nettir. Bu konuyu da ABD’li yetkililerle düzenli olarak görüşüyoruz.
Bize verilen sözler çerçevesinde Mümbiç’ten şuana kadar YPG organlarının tamamının çekilmesi gerekiyordu. Biz kendi kaynaklarımızdan bunu teyit edene kadar bu konudaki ısrarımızı sürdüreceğiz. Genel olarak Mümbiç’in DEAŞ’tan temizlenmesi, tıpkı Cerablus’un temizlenmesi gibi mutluluk verici bir hadisedir. Mümbiç’in bundan sonra Yerel Kent Konseyi tarafından yönetilmesi bundan sonraki hedefimizdir. Bunu yapabilmek için terörle iltisatlı hiçbir grubun orada bulunmaması büyük önem arz ediyor. Bir terör örgütünü bir başka terör örgütüyle bertaraf etmeniz mümkün değildir. Terörle mücadelede tutarlılık ve kararlılık esastır. Rakka ile ilgili bakış açımızda aynıdır. Rakka’nın izole edilmesi konusunda bir operasyon devam ediyor. Fakat Rakka DEAŞ’ın Suriye’deki en önemli üssüdür. Burayla ilgili operasyonunda büyük bir hassasiyetle yürütülmesi önemli” dedi.
“Musul bağlamında da DEAŞ ile mücadele yoğun bir şekilde devam ediyor. Irak’ta Musul, Telafer ve Sincar hattında özellikle bu üç şehirdeki hareketliliği çok yakından takip ediyoruz” diyen Kalın şunları kaydetti:
“İlgili arkadaşlarımız Irak makamlarıyla temas halinde. Musul’da operasyonun şuana kadar planlandığı şekilde devam etmesi memnuniyet vermesi. Fakat şuana kadar Dicle nehrinin doğusu büyük oranda temizlenmiş durumda. Şehrin asıl nüfus yoğunluğunun olduğu Dicle’nin batısına geldiğimizde burada daha yoğun ve zorlu bir çatışmanın olacağını anlaşılıyor. Şuanda da bu yaşanıyor.
Sivil kayıpların önlenmesi için azami hassasiyetin gösterilmesi büyük önem arz ediyor. Telafer ile ilgili olarak da daha önce Haşdi Şabi’nin Telafer’e girmesi ihtimaline karşılık hassasiyetlerimizi ifade ettik. Şii milis grupların Telafer’e girmesi mezhebi gerginliği arttıracak. Şehrin huzura kavuşması yerine yeni çatışmaların ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı uyarıların karşılık bulması memnuniyet verici. Irak hükümeti de Haşdi Şabi’nin Telafer’e girmeyeceği yönünde açıklamalar yaptı. Telafer’in kurtarılması ve DEAŞ sonrası Telafer’in yönetilmesi ve imarı konusunda Şii ve Sünni Türkmenlerden oluşan 2 bin kişilik bir gücün oluşturulması kararı memnuniyet vericidir. Bu çerçevede dün bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımız Irak Türkmenlerinden oluşan geniş bir kitleyi kabul etti. Bu heyetin birlik ve beraberliği aynı zamanda Türkmenlerin Irak’taki birliği açısından büyük önem arz ediyor.
Dünkü toplantıda memnuniyet verici sonuçlarla ayrıldık. Bizim Türkmenlerle özel bir ilişkimiz vardır. Irak’ın bütünlüğü içerisinde Türkmen kardeşlerimizle bu yakın ilişkimizi devam ettireceğiz. Irak’ın toprak bütünlüğü ve egemenliği konusundaki bakış açımız bellidir. Musul,Telafer, Sincar operasyonları devam ederken DEAŞ sonrası durumla ilgili de ihtimaliyet planlarının yapılması, şehirlerin yeniden imar edilmesi, insani yardım gönderilmesi konusunda da biz gerekli tedbirleri almış bulunuyoruz. Sincar bağlamında PKK’nın oradaki mevcudiyeti hepimiz için büyük bir endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. ‘Yezidileri DEAŞ’a karşı savunuyoruz’ bahanesiyle PKK’nın orada alan açmaya çalışması asla ve asla kabul edilemez. Sincar’ın bir ikinci Kandil olmasına Türkiye olarak biz müsaade etmeyiz. Bu konuda hem ıraklı makamlarla hem de yerel aktörlerle temaslarımız devam etmektedir.”
“Avrupa’da yükselişe geçen aşırı sağcı popülist politikalarda bizim için endişe kaynağıdır”
AB süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Kalın, “Özellikle 2016’nın sonuna yaklaştığımız şu günlerde daha önce planlanan, açıklanan takvimin işlememiş olması üzüntü verici. 2016 yılı içerisinde geri kabul antlaşması çerçevesinde Türkiye-AB mülteci antlaşması çerçevesinde bildiğiniz gibi Türk vatandaşlarının Şengen vize sistemine dahil edilmesi tamamlanacaktı. Ayrıca AB’nin Suriyeli mülteciler için vaat ettiği 3 milyar dolarlık fonun aktarılması tamamlanacaktı. Ancak bunların gerçekleştirilmediğini görüyoruz. Eşzamanlı olarak Avrupa’da yükselişe geçen aşırı sağcı popülist politikalarda bizim için endişe kaynağıdır. Avrupa’nın ana akım siyasetinin özellikle seçim atmosferinde aşırı sağcı, ırkçı, yabancı karşıtı, İslam karşıtı, Türkiye karşıtı söylemlerin tahakkümüne girmesi bizim açımızdan da Avrupa açısından da endişe kaynağıdır. Bu konudaki kaygılarımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Önümüzdeki 10 ay içerisinde Avrupa’da birçok seçim yapılacak. Bu seçim atmosferinde siyasi popülizme prim vermek yerine Avrupa ana akım siyasetçilerin ve liderlerin bu gidişe bir ‘dur’ demesi gerekiyor. Bu konudaki hassasiyetin de muhafaza edilmesi gerektiğini düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye-AB sürecinin nasıl işleyeceğiyle ilgili olarak üç noktanın altını çizmek istediğini belirten Kalın, “Birincisi Şengen vize meselesinin sonuçlandırılması. Şengen’e dahil olmak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yıllar önce elde etmesi gereken bir haktı. Ama bu sürekli ötelendi. İkinci olarak mültecilerle ilgili yük paylaşımı konusunda Avrupalıların üzerine düşen görevi yapmasını bekliyoruz.
Biz Türkiye olarak üzerimize düşeni yapıyoruz. Üçüncü olarak da yükselen aşırı sağ akımlara karşı Avrupa siyasetinin daha sorumluluk sahibi hareket etmesi gerekiyor. Türkiye karşıtlığı yaparak, özellikle Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı sürekli iç siyaset malzemesi yapıp hedef göstererek Avrupa siyasetinin bir yere varması mümkün değildir. Bu konuda aşırılığa prim verilmemesi ve Türkiye karşıtlığı üzerinden siyaset yapılmaması konusunda sağduyulu siyasilerin hareket etmesi önem arzetmektedir. Bunlar yerine getirildiği takdirde Türkiye-AB arasında pozitif havanın yakalanacağını düşünüyorum” açıklamalarında bulundu.
Arakan’da yaşanan hadiselerle ilgili değerlendirmede bulunan Kalın, “Burada son dönemde meydana gelen bir takım hadiseler akabinde Arakan’da hak ihlalleri ve şiddet olaylarının yaşanmış olmasını tasvip etmemiz mümkün değildir. Orada sosyal medyaya da yansıyan görüntüleri herkes izliyor. Buna sessiz kalınması elbette mümkün değil. biz İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın dönem başkanlığında İslam İşbirliği Teşkilatı Myanmar Temas Grubunun toplantıya çağrılması için gerekli girişimleri yaptık. Burada uluslar arası toplumunda harekete geçmesini bekliyoruz.
İnsani yardımlar konusunda uzun yıllardır devam eden bu Arakan krizinin çözümüne dönük olarak insani yardımlar konusunda da biz Türkiye olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Umarım bu konuda da resmi muhataplarımız gerekli kolaylıkları sağlarlar. Böylece, TİKA, AFAD ve diğer kurumlarımız üzerinden orada ihtiyaç sahibi insanlara gerekli insani yardımları ulaştırma imkanına kavuşuruz” dedi.
Cumhurbaşknlığı Sözcüsü İbrahim Kalın
Cumhurbaşknlığı Sözcüsü İbrahim Kalın
Bursa Haber Portalı Bursa Haber Portalı
POLİTİKA
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Askeri yöntemlerle, algı operasyonlarıyla hedeflerine ulaşamayanlar bu sefer farklı enstrümanları devreye sokmak suretiyle Türkiye’yi zaaf içerisine düşürmeye çalışıyorlar. Buna karşı da devletimizin aldığı tedbirler bu planları boşa çıkartmış bulunmaktadır” dedi.
Paylaş: